Kanatlı Türküler
Halikarnas Balıkçısı'nın Tünek Ahmet'ini belki hatırlayacaksınız yahut okuyanlar bilecektir bu hikayenin aslını. Hikaye şu sözlerle başlıyor.
'Durup dinlenmeye vakit yok. Tramvay çanı, otomobil gürültüsü, benzin gürültüsü, benzin kokusu, dudak boyası… Göçüm saati çalıncaya kadar geçim derdi ya da geçmece yarışı. Bir sele yakalanmışsınız, konu komşuyu düşünecek, sevecek vakit henüz yok. Çünkü postunuz elden gidecek, deriniz yüzülecek. Boğulmamak için başınızı suyun üstünde tutmanız gerekli. Bunun için de sağdaki soldaki komşu başlarına elinizle dayanacak ve onları boğarak, kendiniz boğulmaktan kurtulacaksınız. Bütün enerjiniz bu işe harcanacak. Gücünüz ne dünyaya yeni bir şey eklemede kullanılacak, ne de var olana…Bıkmadan, durmadan, görmeden, duymadan; mezara kadar kör ve sağır bir gidiş…'
Pek çoğumuzun yaşadığı şehir hayatındaki iç bunaltıcı heveskar çıkarlar ve çirkinlikleri anlatan yazar, aslında hepimizin etrafında olan biten şeyi, boğulmaktan kurtulmak için etrafındakileri boğanlardan bahseder. Acaba siz de bıkmadan usanmadan etrafınızdakilerin güçsüzlüklerinden güçlenerek mi var oluşunuzu biçimlendiriyorsunuz ? Yoksa var olmanın amacını mı arıyorsunuz?
Ahmet'in denizle engin bir muhabbeti onun ile karşılıklı sevdası vardır ve bu muhabbeti eskilere dayanıyordur. 'Denizle, tuzla kavrulmuş derin çizgili yüzünü bir rüzgara tutmasın, sanki rüzgar bütün sırrını kulağına fısıldamış olurdu.'
'Anlattıkları hatırımda değil, fakat şunu anladım ki; Rüzgar bu adamın yüzüne serin serin estiği zaman, sağnak, geçtiği göklerin uzaklıklarını, mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini, kokularını hep bu adama getiriyor. Öyle ki, o rüzgarları solumak bu adam için uzun geziler yapmak demek oluyor. Bu gezi dolayısı ile gönlünün çevresi her sınırın ötelerine enginleniyordu…'
Ahmet her yılın çiçeklerin açısını izleyen bahara doğru yalnız başına kayığına binerek, ne yapacağını, ne edeceğini kimseye söylemeden ortadan kaybolurdu. Herkes, her gün tirhandilini alarak çekip giden bu adamın ne yaptığını merak ederdi. İşi gücü olmayanlar ardından çeşitli hurafeler bile uydurmuştu.
'Kuşlar dünyası, ışık ve türkü dünyasıdır.
Hepsi güneşle yaşar ve güneşi arar.
Bir çokları güneş ışınlarını kanatlarına takınırlar.
Işığı içlerine alarak onu türküye çevirirler.
Güneşi şafakta türkülerle karşılarlar.
Öğleyi türkülerle selamlarlar, akşamları türkülerle uğurlarlar.
Kendileri mavi özgürlüklerde uçan birer türküdürler.
Yeryüzünü kanatlanmış türkülerle donatırlar.
Güneş ve ışık peşinde gurbetten gurbete, ülkeden ülkeye uçup giden, uçup gelen kanatlı türküler…
En sevdikleri yer, güneşin ve portakal ağaçlarının Güney Anadolu’sudur.
Portakal, limon çiçekleri açar ve kokularının tütsüsünü, kuşların türküsüne dolaya dolaya, mavilere verir.'
İlkbahara doğru, Afrika'dan yola çıkan sakalar Girit üzerinden Anadolu'ya geçerler. Bu yolculukta kuşların asıl amacı Ege'ye ulaşmaktır. Ne yazık ki bu yolculukta leyleklere eşlik eden kırlangıç gibi küçük kuşlar yoruldukça her ne kadar leyleklerin ve turnaların üzerine konuyorlarsa da, fazla yorgun olanları gece karanlığında gözleri karararak denize düşüp boğuluyorlardı.
Tünek Ahmet, ise kimselere bir şey sezdirmeden tirhandilini denizin ortasına çeker, kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri ıssız adalara elli yahut altmış deniz feneri ile ışıl ışıl yaparmış. Kuşlar ölmesin diye gönlünü kuşlara kurtarıcı tünek eden Ahmet'i üstü başı kuşlara dolu uyur bulanlar, sırrını öğrendikleri için ise yaptıklarından utanırlar.
'Kuşların güneş ışığından türkü yapmaları gibi, Ahmet de, kuşların türkülerinden ve güneş ışığından, kuşlara tünek yapmıştı. '
Kuşlara, doğaya, çocuklara, insanlığa gönlünü kurtarıcı tünek eden tüm canlara sevgi, saygı ve muhabbetle.
Cevat Şakir Kabaağaçlı *
Tünek Ahmet
Kuş misali diyardan diyara göçmek istiyor insan bazen. Mavinin üstünde yüreğindeki ak kuşlarla türküler eşliğinde... Muhabbetle okudum. Devamını bekliyorum😊
YanıtlaSilTeşekkür ediyor,muhabbetin daim olmasını diliyorum 🌿
YanıtlaSil