Nesrin


 

    Gecenin som gümüşi ışığında yürüyordu Gönül. Miski amber kokulu erguvanların yanından geçerken durağa gelene kadar, otobüsü kaçırdığının farkına bile varmadan, adımlıyordu bu yolu. Durağa vardığında daha ıssızlaşmıştı sanki yollar. Erguvanlar sesleniyordu yalnız sesine karşılık. Bu da içindeki vehim duyguları yok ediyordu. Karanlığın içinde beliren huzmeden görüyordu bir otobüsün ışığı ile hızını alamadan geçip gittiğini. Bu kadar da çabuk gelip geçemez zaten diyerek kendini hemen teskin etti. Çantasının ön gözünde kartını arıyor her zaman olduğu gibi uzun uğraşlardan sonra bulacağını zannettiği kartı otobüs gelmeden bir hamlede eline alıyordu. Durağın yanındaki sokak lambasına sırtını dayamış ve kartı almaya yeltendiği sırada çantasının gizli gözünde muhafaza ettiği para aklına ilişivermişti. Bu paraya bakışı her zamanki gibi uzun ve anlamlı bir bakıştı.Bu parayı bulduğu yol gözünün önüne geliyor ve kendince verdiği söz tekrar tekrar içinde yankılanıp duruyordu. Bu paranın sahibi belliydi yalnızca zamanı vardı onu kaybeden kişinin hatırına ihtiyaç sahibi birine verecekti.Anne babası ne kadar yok yoksul insan gösterse de içine sinmiyor bu parayı onlara vermek istemiyordu. Bunları düşünürken otobüsün durağa yanaştığını görünce alelacele kartını almaya yeltendi.Aramaya başlarken sağ elinde tuttuğu kartı ceketinin cebine koyduğunu da unutuvermişti. Otobüse bindiğinde yine bir kart arama faslından sonra kendine yer arıyordu. İçinde pek az adam ve kadının bulunduğunu görüp pek de şaşırmadan otobüsün önlerde bir yerinde cam kenarına oturuverdi.

    Yolculuklarda daima cam kenarını seçerdi. Pencereden dışarıyı seyretmeyi insanların yüzlerindeki bin bir türlü bakışlardan hayatlarına dair komedyalar tragedyalar çıkarmayı bir oyun olarak bellemişti Gönül. İnsanların yüzlerindeki yalancı ifadeleri yapmacık gülümsemeleri ,haykırırcasına ağlamaları mükemmel derecede kurgular, kafasından geçen senaryonun tiplerini bu şekilde yaratırdı. İnsanları dinlemeyi sevdiği kadar okumayı da sever her yolculuğunda çantasından çıkardığı bir kitaba uzunca bir müddet baktıktan sonra içine dalıp kaybolurdu. Etrafında dikkatini çekmeyen bir şeyler görmediği müddetçe kafasını kitaptan kaldırmazdı. Kitabın hülyalı dünyasında kaybolur hatta çoğu zaman ineceği duraktan uzakça bir yerlerde inmek durumunda kalırdı.

    Tam karşısına iki üç durak sonra gözleri dumanlı elleri kolları poşet dolu bir adam oturdu. Elindeki kitaba işaret bırakıp adamın haline tavrına takılmış bir yandan da dışarıyı seyrediyordu. Adam elindeki poşetleri sımsıkı tutmuş kucağına yerleştiriyor, yerleştirirken de oflayıp pufluyordu. Cebindeki telefon titreyip durunca adam elindeki poşetleri bir elinden öbürüne aktararak zor da olsa telefonu kulağına götürdü. Götürür götürmez de kükrer gibi telefondaki kişiyi bir güzel paylayıp telefonu kapatıvermişti. Bir insanın nasıl bu kadar asabi olduğunu pek çok kişide farklı farklı şekillerde görmüştü Gönül. Adamı yadırgamıyordu ama asabiyet hastalığı adamın bakışlarına tesir etmiş o çehreden bir türlü silinmiyordu. Adamı bir Yeşilçam filminin kötü adam oyuncuları kadrosuna layık görüyor ilkin sonra da o kaba saba adamı bir anda elindeki poşetleri ile evine ekmek götüren namuslu şahsiyetli bir adam kadrosuna alıyordu.

     Gönül bunları düşünürken gözü bir anda  pencereden dışarıya kaydı. İki küçümen çocuk durağın bir o tarafına bir bu tarafına doğru koşturup şakalaşıyor, oyunlar oynuyorlardı. Küçüğü bindi ilkin otobüse kara kara gözleri ile etrafa cin gibi bakıyordu. Sonra da büyüğü bindi güzel çehreli saf bir güzellikteydi bu kız başındaki yazması ile elindeki poşeti ayağındaki terliği ile capcanlı girdi otobüse. Arkalarda bir yerde ayakta duruyorlar, duyuyordu Gönül. Merak edip gözlerini arka tarafa çevirdi o kadar boş yer olmasına rağmen otobüsün orta bölmesinde duruyor gülüşüp duruyorlardı. Onların şen gülüşleri Gönül'e kuşların baharın gelişini haber verişi gibi tatlı gelmesine karşın yanındaki adam iyice homurdanmaya başlamış, oflayıp pufluyordu. 

  Gönül önceden çocukları keyifle izlerken şimdi adamın tavırlarındaki ciddiyet onu endişelendiriyordu. Adam yerinden kalkacak gibi oldu ilkin, poşetler düşecek tutmaya çalışıyor herhalde diye konuşuverdi kendisiyle Gönül. Bunu der demez de adam aniden fırlayıp o koca cüssesi ile çocuklara doğru seğirtti. Çocukların gözlerindeki korkuya aldırmadan gözlerini belertmiş ağzındaki cümleleri öyle fütursuzca döküyordu ki. Bir anda oldu her şey, her şey bir anda mahvolmuştu. Yeşilçam filmlerindeki kötü adamdı işte bu karşısındaki adam, bir tokat atmıştı küçücük bedenini sarsacak kuvvette. Yanağı kıpkırmızı olmuştu ve o bilmediğimiz dilde adamdan özür diliyor bildiğimiz dildeyse gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Adamın attığı tokat tüm memlekete atılmıştı otobüstekilerin bundan bihaber olduğu vakit Gönül yerinden kalkıp adamın çehresine yalnızca bir kez daha baktı. Ve ''Utanıyorum senden ve senin gibilerinden gücünüzün yettiğine ancak vurun susana konuşamayana yalnız bunu reva görün. Utanıyorum insaniyetimden, senden, bu çocuğun zihninde bıraktığın çehreden.'' dedi.

    Çocukların yanına sokuldu, gözleri dolmuştu yüreğindeki acı gitgide büyüyor, onlara hiçbir şey diyemiyordu. Anladıkları dilde gözlerini çocukların gözlerine akıttı. Nerede inecekler ise orada ineceğim dediği vakit gelmişti kendi evinin yakınlarına. Çocuklar indi inerken de peşi sıra o iniverdi. Çocuklar yürüyor arkalarına bakmadan adımlıyorlardı yolu. Gönül yazması başından düşmekte olan kızın yanına geldi, omzuna dokundu. Benim ismim Gönül senin ismin ne, diye sordu. Kızın buğulu gözleri bir anda gülümsedi Nesrin aba, dedi. Biliyordu bizi anlıyordu Nesrin. Kaç yaşındasın, dedi Gönül yüreği titriyordu onunla konuşurken. 9 aba, dedi kız .Kaç kardeşin var Nesrin, dedi.7 aba diye yanıtladı küçük kız. Yanındaki de kardeşin mi peki diye sordu Gönül ellerinden tutarak. He diye başını salladı. Numan, dedi. Numan ve Nesrin eviniz yakın mı nerede, diye sorular soruyor çocuklar da tepede bir yeri gösteriyordu. İndikleri yer de cadde üstü marketlerin sıralandığı bir yerdi. Aklına onları markete sokmak geldi. Nesrin Numan hadi gelin markete gidelim ne istiyorsanız alın, dedi Gönül. Çocukların peşinden gidiyordu içi mutluluk doluydu belki de onların gülüşlerine şahit olacaktı yine.


    Gönül Nesrin'i inceledi bir müddet. Onun yaşıtları abur cuburlara saldırırdı belki de böyle bir fırsat geçmiş olsa ellerine. Ama o ilkin raflara baktı sanki evde ne ihtiyaçları var onu düşünmüş gibi zeytinyağı aldı sonra yoğurt makarna pirinç süt salça.. Raftan her alışında Gönül'e bakıyor yeter mi aba diyordu gözleri. Gönül'ün gönlü akmış yağmur olup sele karışmıştı. Onaylıyordu gözleri ile burnunda bir sızı boğazında acı bir düğüm bırakmıştı Nesrin. Numan ablasının peşinden gidiyordu hiçbir şeye dokunmadan ablasını izliyordu. Nesrin kardeşlerin için çikolata almayacak mısın, dedi Gönül. Kızın gözleri parladı kardeşinin elinden tuttu bir tane çikolata alıp kasaya koydu .Kardeşlerin çok değil miydi alsana hepsi için dedi Gönül. Nesrin aldı ve poşete doldururken gülüyordu işte mutluydu. Kasiyer kızda gülüyordu markettekiler de bakışıp gülüyorlardı. Kasiyer ne kadar tuttuğunu söylediğinde bir kez daha dolmuştu gözleri Gönül'ün. Çantasının gizli gözünde tuttuğu paraydı bu tamtamına. Aldı ne bir fazla ne bir eksik kasiyere verdi. Ellerinde poşetler küçük adımlarla tepeye yürüyorlardı Gönül, Numan ve Nesrin..





                                                                                                       Yasemin




Yorumlar

  1. ''Bu paranın sahibi belliydi yalnızca zamanı vardı '' hepimiz cebimizdeki para için doğru zamanı beklemiyor muyuz?
    Karşılıksız, saf ve cesur şekilde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle, zamanını beklemeli her şeyin.Çünkü ömrümüze çıkacak tüm anlar gelecek diğer anların habercisidir.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar